Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Başbuğ ATATÜRK, ve Halil Ağa'nın Hikayesi..

Nereden Yazdırıldığı: Peugeot Turkey Fan Club
Kategori: PEUGEOT TURKEY FAN CLUB GENEL
Forum Adı: Atatürk
Forum Tanımlaması: Ulu Önder Atatürk hakkında herşey
URL: https://forum.peugeotturkey.com/forum_posts.asp?TID=31781
Tarih: 28 Nisan 2024 Saat 13:27
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 12.05 - http://www.webwizforums.com


Konu: Başbuğ ATATÜRK, ve Halil Ağa'nın Hikayesi..
Mesajı Yazan: Guests
Konu: Başbuğ ATATÜRK, ve Halil Ağa'nın Hikayesi..
Mesaj Tarihi: 03 Kasım 2013 Saat 22:54
http://img407.imageshack.us/i/4l4k.jpg/" rel="nofollow">

Başbuğ ATATÜRK, ve Halil Ağa Adlı Bir Köylü Vatandaşın Hikayesi..

Halil Ağa Gerçeği..


"Gel yardım et bana Nuri... Kaçalım köşkten..."



Onun bu içtenlikli isteğine karşı çıkmak, büyük haksızlık olacaktı."Tamam, sen planı hazırla, ben uygulamasını yaparım..."



Atatürk ve Nuri Conker, birinin hazırladığı ötekinin uyguladığı plansonunda Florya Köşkü ' nün tüm nöbetçilerini atlattılar ve köşktenkaçtılar.



Altlarında, Nuri Conker' in bir arkadaşının arabası vardı. Eylül sonuakşamı sonbaharın tadını çıkararak, Çekmece' ye doğru gidiyorlardı.



Birden Atatürk' ün gözleri akşam güneşi altında çift süren bir köylüyetakıldı. Yaşlı bir adamdı bu. Sapanın sapına iyice yapışmış, topraklarıyavaş yavaş deviriyordu. Fakat çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkepvardı. Eşit güçlerle çekilmediği için sapan yalpa yapıyordu.




Atatürk şoföre durmasını söyledi.



İndiler. Köylüye seslendi:



"Kolay gelsin Ağa!.."



Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verdi:



"Kolay gelsin"



"İşler nasıl Ağa? Bu yıl mahsülden yüzünüz güldü mü?" Köylü isteksizkonuştu:



"Tanrı' nın gücüne gitmesin bey, bu yıl yufkaydı mahsül. Kabahatin acığıbizde, acığı yukarda! Biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi."



"Bakıyorum, sabanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. Öküzünyok mu senin?"



"Var olmasına vardı ya, hıdrellezde vergi memurları sattılar."



"Hiç vergi memurları köylünün üretim aracını satar mı?"



Olmaz böyle şey! Muhtara şikayet etseydin..."



Köylü güldü:



"Muhtar başında deel miydi memurun, a bey?"



Atatürk dudaklarını dişleri arasında ezerek konuştu:



"Kaymakama gitseydin."



Köylü iyice güldü.



"Sen de benle gönül mü eyleyon beyim?" dedi.



Atatürk konuşmayı sürdürdü.



"E peki, İstanbul şuracıkta geleydin valiye anlataydın derdini.... Onunişi bu değil mi?"



Köylü Atatürk' ün saflığına inanmış iyiden iyiye gülüyordu. Konuşmanıntadını çıkardığı için keyiflenmişti de biraz. Kestirip attı:



"Bırak şu sağırı Allasen, biz onun buralardan gelip geçtiğini çok gördük.Yakasına yapışsak acep derdimizi duyurabilir miyiz?"



Atatürk sordu:



"Adın ne senin Ağa?"



"Halil... Köylük yerde sorsan, Halil Ağa derler..."



"Demek varlıklısın?.. Ağa dediklerine göre."



"Acık çiftimiz- çubuğumuz varken adımız ağa' ya çıkmış."



"Peki Halil Ağa, bu senin işin beni bayağı meraklandırdı. Benim bildiğimegöre, bir çiftçinin üretim aracı elinden alınmaz. Sen aldılar diyorsun.Hadi kaymakam şöyle, vali böyle diyelim; e peki bir başvekil İsmet Paşavar bilir misin?"



"Bilmez olur muyum, beyim?"



"Tamam öyleyse, hemen her hafta İstanbul'a geliyor. Florya Köşkü' neiniyor. Köşk de şuracıkta. Bir gün kapıda bekleseydin de derdinidökseydin ona... Herhalde çaresini bulurdu."



"Sen benim konuşmamdan hoşlaştın, gönül eyliyorsun.



Ama bak şimci, tutalım gittim vardım, beni o kapıya koymazlar ya...Tutalımki kodular, koskoca İsmet Paşa' mızı göstertmezler ya. Tut ki gösterdilerya ona halimi nasıl yanacağım hele; o sağırın sağırı! Heç işitmez beni..."



Nuri Conker, lafa karışmak istedi, Atatürk bir hareketiyle onu durdurdu.



"E peki, bakalım bu dediğime ne bulacaksın!" dedi



"Atatürk koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gitseydin, çıksaydın önüne,anlatsaydın halini. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya!.."



Köylü iyice keyiflenmiş, gülüyordu.



"Sen ne diyorsun bey?" dedi.



"Mustafa Kemal Paşa Atatürk' ümüzün yüzünü görmek için Peygamber gücügerek... Hem, tut ki gördük. Yiyip içmekten, işinden gücünden başınıkaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?.."



Halil Ağa, sigarasının son nefesini ciğerlerine doldururken, Atatürk' tenyeni aldığı sigarayı da kulağının arkasına yerleştiriyor, çiftinin başına



gitmeye hazırlanıyordu. Konuşacak bir şey de kalmamıştı. Atatürk köylününomuzuna elini koyarak,




"Senden hoşlandım Halil Ağa" dedi.



"Bir gün köyüne de gelir, bir ayranını içerim. Açık yürekli birvatandaşsın. Ama yine de sana söylüyorum, hakkını kimsede bırakma ara!.."



Döndüler, arabaya bindiler. Halil Ağa, onları uğurladı.



"Meraklanma beyim, evelallah heç kimse bizim hakkımıza el değdiremez.Fakat bu, Devlet Baba' ya borçtur. Ödenmesi gerek... Otomobil hareketetti. Atatürk' ün canı sıkılmıştı.



"Bir uygun yerden dönelim, tadı kaçtı bu işin!.." dedi. Dönüş yolundaAtatürk konuşmuyor, sigara üstüne sigara yakıyordu. Yüzünde ince bir kedervardı.



"Yahu çocuk, şu Halil Ağa' nın vergi borcundan öküzünü satmışız, merkepleçift sürüyor, hala da 'Devlet Baba' diyor. Ne mübarek millet, bumillet!.."



Köşke döndüklerinde Atatürk yaverine emretti:



"Şimdi" dedi: "İstanbul' da ne kadar bakan, milletvekili varsa hepsinitelefonla bulacaksın!..



Bu akşam kendilerini yemeğe bekliyorum. Ayrıca Vali Muhittin Üstündağ ileİsmet Paşa' yı bul, onlara da haber ver." Yaver odadan çıktı.. Atatürk,Nuri Conker' e döndü:



"Şimdi sen de arabayla çIkıp o Halil Ağa' ya gideceksin. Ona benim kimolduğumu söyleme. Tüccar, zengin bir adam filan dersin. 'Seni sevdi, sanaöküz alıverecek' diye bir şeyler söyle, kandır. Kuşkulandırmadan al getirburaya."



O akşam Atatürk' ün sofrasında Başbakan İsmet İnönü, bakanlar,milletvekilleri ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ' dan oluşan yirmi beşkonuk vardı. Atatürk, "Bu akşam soframıza efendimiz gelecek" dedi.



"Kendisine nasıl davranacağınızı çok merak ediyorum."



Bir süre sonra içeri başyaver girdi ve Atatürk' ün kulağynabir şeyler söyledi.



Atatürk "Buyursun!" dedi.



Başyaver kapıyı açıp da Halil Ağa, gündüz konuştuğu beyin sofranın başındaoturduğunu, yanı başında da İsmet Paşa' nın yer aldığını görünce,şaşkınlıktan dona kaldı. Dizlerinin bağ çözülmüştü. Atatürk onu görünceayağa kalktı. Arkasından tüm konukları da ayağa kalktılar. Atatürk sonkonuğunu,



"Hoş geldin Halil Ağa" diye karşıladıktan sonra kendisini sofradakikonuklarına tanıttı:



"İşte beklediğimiz, Efendimiz" dedi.



Nuri Conker, Halil Ağa' yı Atatürk' ün sağ başına oturttu, kendisi deyanındaki sandalyeye geçti. Atatürk, sofradakilere, o gün köşkten Conker'le birlikte nasıl kaçtığını, Halil Ağa' yı, bir yanında öküz, bir yanındamerkeple çift sürerken nasıl gördüğünü, sigara yakmak bahanesiyle nasılkendisi ile konuştuğunu ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra şöylededi:



" Şimdi gerisini Halil Ağa ile birlikte yanınızda tekrarlayacağız. Ben sorduklarımı baştan soracağım Halil Ağa da orada bana söyledikleriniolduğu gibi tekrarlayacak."



Halil Ağa' ya döndü:



"Bak beri, Halil Ağa" dedi. "Sen bu akşam benim başmisafirimsin. Seninaçık sözlülüğünü pek çok beğendiğimi bugün söyledim. Konuşmamızdan sonrasana hiçbir zarar gelmeyecek. Öküzünü de alacağım. Ama şimdi ben tarladasorduklarımı baştan soracağım, sen de orada söylediklerini aynentekrarlayacaksın. İşte soruyorum:



Bakıyorum sapanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. Öküzün yokmu senin?" Halil Ağa dudakları titreyerek Atatürk' ün ayağına kapanacak oldu.Atatürk önledi:



"Yoo, bak böyle şey istemem. Soruyorum cevap ver."



Soru- cevap valiye kadar aynen tekrarlandı. Sofradakiler, soluk almadankonuşmayı izliyorlardı. Ürkütücü sorulara gelmişti sıra. Atatürk sordu:



"Peki İstanbul şuracıkta, gideydin valiye, anlataydın derdini, onun işi budeğil mi?" Vali Muhittin Üstündağ, Hali Ağa' nın ancak iki metre ötesindenkendisine bakıyordu. Nasıl desin? 



Ter basmıştı iyice, işi savuşturmanın yoluna kaçtı: 



"Vali paşamızı biz görüp dururuz buralarda. Eteğine düşsek derdimiziduyurabilir miyiz ki..." "Olmadı bu, Halil Ağa... Bana dediğin gibi,dosdoğru..."



"Böyle demedik mi beyim?.."



"Ya, ben mi yanlış anladım?.. Dur soralım bakalım Nuri' ye. Nuri,böyle midedi bize Halil Ağa?"



Nuri Conker karşılık verdi. "Hayır Paşam!.."



"Gördün mü?.. Demek aklında yanlış kalmış. Hani bir şey dediydin sen, valineden duymazmış?.. Aynen bana söylediğin gibi söyle." Halil Ağakekeleyerek konuştu:



"Köylük yerinde bizim dilimiz sağır demeye alışmıştır, paşam" dedi."Kusura kalma gayri..."



Atatürk gülmeye başladı:



"Diplomatsın ki, yaman diplomatsın, Halil Ağa... Ama şimdi diplomatlıksırası değil, doğruyu konuşacağız... Söyle bana, orada dediğin gibi..."



Halil Ağa gözünü yumup, başını yere eğdi:



"Şaşırmıştım, ağzımdan yanlışlıkla 'Bırak bu sağırı' diye bir laf kaçırmışım..."



Sofrada gülüşmeler başlamıştı.



"Hadi buna da oldu diyelim. Geçelim gerisine:



"E, peki bir Başvekil İsmet Paşa var, bilir misin?"



Halil Ağa İsmet Paşa' nın yüzüne baktı ve gözlerini yere indirdi:



"Şanlı İsmet Paşamız bilinmez olur mu hiç? O bugüne bugün..."



Atatürk Halil Ağa' yı durdurdu.



"Bırak şimdi övgüleri" dedi. "Ben lafın gerisini getireyim: Tamam öyleyse,hemen her hafta İstanbul' a geliyor, Florya Köşkü' ne iniyor, köşk deşuracıkta. Bir gün kapıda bekleseydin de derdini dökseydin ona. Herhaldebir çaresini bulurdu."



Halil Ağa yine kaçamak yanıt verdi:



"Kapıya koymazlar ya bizi, koysalar da Şanlı paşamıza öküzümüzü müyanacağız!.."



Atatürk' ün sesi iyice sertleşti:



"Beni uğraştırma, Halil Ağa" dedi. "Erkek adam sözünü yalamaz. Ne dediysen, tıpkısını tekrarlayacaksın!.."



Halil Ağa ürktü, toparlandı. Başını yine yere gömüp konuştu:



"Şanlı Paşamıza da sağır dedikti ya..."



"Yalnız sağır değil, 'sağırın sağırı' değil miydi?"






Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Forum Software by Web Wiz Forums® version 12.05 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2018 Web Wiz Ltd. - https://www.webwiz.net